JAK  İHMALYAN             
1922 - 1978                  


  

Ana Sayfa

Biyografi

Ben Kimim?

Foto Galeri

Video Galeri

Boyalı Resim

Grafi Sanatı

Yakma Sanatı

Şiirlerden Seçki

Hakkında

Düşünceler

Bağlantı






H A K K I N D A

Mehmed Kemal

Türkkaya Ataöv'le Jak, büyük bir Avrupa kentinin anayollarından birinde, bir alt geçidi adımlıyorlar. Jak, birden duruyor, havayı kokluyor:«Bak, Türkkaya!» diyor. «Tünel kokusu... Ben bu kokuyu çok iyi tanırım. Karaköy'den tünelle çıkarken, karanlık izbeye girdiğimde hep böyle bir koku duyardım. Gene o koku, kokla bak!.. Ciğerlerine iyice çek. Kendini tünelde sanırsın». Yurt özlemi, sadece renkler, biçimler, görüntüler ve anılarla giderilmez. Bir de yurt kokusu vardır. Kişi, bazı kokuları burnuna çektiği zaman, bunları yurdundaki bazı bölgelerin kokularına benzetir. Yaşamını İstanbul'da geçirmiş olanlar bilirler: Bir tünel kokusu, bir Asmalı Mescit kokusu, bir balık pazarı kokusu vardır.

1945'lerdeydi, İstanbul'a ilk şiir kitabımı bastırmak için gelmiştim. Ankara'da şiir kitabı basacak ucuz basımevleri bulunmazdı. Doğru dürüst klişe yapanlar bile yoktu. Onun için elimde müsvetteler İstanbul'a yollanmıştım. Gençliğimizde Ankaralı sanatçıların İstanbul acentesi Agop Arad'tı. Kimin ne derdi varsa Arad'a başvurur, o da bir yol gösterirdi… Arad beni Avedis'le tanıştırmıştı. Avedis'in Ebussuut'ta küçük bir basımevi vardı. Avedis Alekyan'ın aracılığıyla Jak İhmalyan'la tanışmıştım. Jak, hem ressam, hem şairdi...

O yıllarda, Jak solculuktan girdiği hapisaneden yeni çıkmıştı. Kuskusuz artında polis gezerdi Meserret'in karşısında Aşır Efendi sokağında, girince hemen solda, ahşap bir yapının altında, bir Ermeni lokantası vardı. Öğleden sonraları, lokantanın dibinde, mutfağa yakın, tencerelerin dizili olduğu köşede oturur, yemek yer, ucuz şarap içerdik. Usta, bir Ermeni plakisi yapardı ki, onu bir daha hiç bir yerde ne buldum, ne yedim. Hadi yalan söylemiş olmayayım, bir de Beyrut'ta bir Ermeni lokantasında bu plâkiye raslamıştım. Helmelenmiş fasulyelerle azıcık sarımsak kokan, koyuca bir yemek. Demek Ermeni'den başkası yapamıyor.

Jak İhmalyan, ressamdı, dedim. Gözümün önüne donuk, buruk, yoksulluğu üstünden dökülen Anadolu insanı geliyor. Jak'ın tuvallerini bu insanlar doldururdu. O insanlar ki, henüz o yıllarda yorganlarını omuzlayıp, büyük kentlerin varoşlarına doluşmamışlardı. Ancak yolu Anadolu'ya düşen ressamların tuvallerinde görünebiliyorlardı. Şimdi öyle mi, o insanlar sadece yorganlarını yüklenerek değil, köylerini de omuzlayarak kırsal kesimden, büyük kentlerin varoşlarına doluşmalar, kondularını yapmışlar, 100-150 binlik yoksul kentlerini oluşturmuşlardır. Tuvallerden çıkıp yaşamın içine girmişlerdir. Kimine göre bir «tehlike» dirler, kimine göre geleceğin ışıklı toplumu buralardan yükselecektir.

Jak İhmalyan'ı öylesine sıkıştırdılar ki, kendi yurdunda barındırmadılar. Tatlı canını kurtarmak için kurtuluşu yurt dışına gitmede buldu. Bir duyardım ki, Suriye'ye, Lübnan'a gitmiş; bir duyardım ki Avrupa'nın özgürlüğü arıyanlan barındıran herhangi bir kentindedir, ya da Paris'te. Kırk yılı aşkın bir süredir ne gördüm, ne karşılaştım. Arada bir selam - sabah getirip götüren dostlar sağ olsun! Paris'te bir sergi açtığını söylediler. Uzun yıllar sonra sesi Sovyetler Birliğinden geldi. Orada, bir üniversitede Türkçe okutmanlığı edermiş. Türkkaya Ataöv, yaptığı bir sözlüğün zenginliğini şöyle anlatıyor: «Sözlüğün başında «A» ünleminin bütün kullanışlarını örnekleriyle anlatan daha iyi bir kitabı hiç bir yerde görmedim».

Tarih boyunca birlikte yaşayan Ermeni ile Türk'ü birbirinden İttihatçılar ayırmışlardır. Ama musikimize, resmimize, yemeklerimize, bakırcılık, gümüşçülük, sayacılık gibi el emeği isteyen işlerimize baktığımızda ustaların kimler olduğu anlaşılır. Korkudan kaçamayıp da kalanları yurtlarını candan sevmişlerdir. Bu yurtta kardeşçe yaşayanların akıllarına bölmeyi ve bölünmeyi getirenlerin Allah belasını versin! Bugün de bölücülük eden İttihatçı artıkları yok mudur?



Copyright © 2007 & Web-design: Vache Ihmalian

Сайт создан в системе uCoz