Nuri İyem
Jak İhmalyan belki de Nazım Hikmet gibi çaresiz kalınca, yurtdışına çıkmak zorunda kaldı. Ve kendi başına buyruk macerasını Sovyetlerden sonra Çin'e kadar sürdürdü. Sanırım Sovyetler'de aradığı her ne idiyse de onu da bulamamıştı. Çin'e vardı ama orada da kalamadı. Yoksa Jak bir seyyah mıydı? Gönlü gezmek görmekle mi avunuyordu? Ama bir nebze sanki bir arayıp bulamadığı var diyesi geliyor insanın.
Türkiye'de daha fazla kalmadan Avrupa'ya oradan Polonya, Sovyetler'e ve Çin'e uzanan bir başka ressam da Nejat Devrim. Ne ki Nejat Jak gibi Türkiye'nin sosyalistlerinden biri değildi ve sonunda soluğu yurduna dönmekte gördü. Belki ömrü yetseydi Jak da yurduna dönecekti... Avni Arbaş, Selim Turan gibi. Ama olmadı işte. Doğrusunu söyleyeyim; ben Jak İhmalyan için ne diyeceğimi bilemiyorum. O halde ne yapmalı bu aklı ve gönlü daima yurdunda kalmış insan için?
Her yana dağılmış yapıtlarını ya da renkli baskılarını bir araya toplayıp yurttaşlarına sunmalı. Güzel Sanatlar Akademisi'nden tanıdığım Ermeni kökenli gençler arasında resim sevdasını yaşamınca sürdürmekte - bana göre - üzerinde önemle durulacak bir başarıya da eriştirmiş Kristin Saleri bütün sanat macerasını yurdunda oluşturdu, geliştirdi. Keşke diyorum Jak - ağabeyiyle birlikte - sosyalist dünya görüşü yüzünden uğradığı bunalımlara rağmen, yine de yurduna erkenden dönebilseydi. Ama acaba bu mümkün mü idi? Ben bilemem ki. Herhalde yaşamı boyunca hiç vazgeçemediği resim sevdası ile yaratageldiği eserleri Agop Arad, Kristin Saleri, dekoratörlüğü yanı sıra, bizleri çarpıcı ve şaşırtıcı güzellikte resimler yapan Berç Çalıkman, Fransa ile Türkiye arasında mekik dokuyan Sarkis Zabunyan ve daha birçokları gibi Jak İhmalyan'ın da Cumhuriyet dönemi Türkiye'de yetişmiş ressamlar arasında parlak bir yeri olacaktı. Gerçi onun resimleri ile İstanbul'da açılmış bir sergiden ve bazı resimlerinin koleksiyonlarda bulunduğunu sadece duyduğum ama göremediğim için bir diyeceğim yok, Jak İhmalyan resimleri üstüne. Bundan da çok üzüntülüyüm...